Radyoda ilk kez 1956’da Moskova'da Fenerbahçe - Dinamo maçını anlatınca sesini duyduk. TV sohbetleri, kitaplarıyla da biz Halit Kıvanç'ı hep çok sevdik, ama en çok radyoda sevdik ve radyoyu da onunla sevdik.
Pazar saat 10.30'da
Türkiye'de radyoculuğun duayen ismi Halit Kıvanç'ın radyo sohbeti Mikrofonda Halit Kıvanç adıyla 10 yıldır her pazar NTVRadyo’da yayınlanıyor.
Yakın zamana kadar her hafta program için elinde çantası, çantasında o günkü kayıt için seçtiği yazılar, notlar, şarkı listesiyle NTVRadyo'ya gelir, stüdyoda kayda girer, her ayrıntının üstünde titizlikle durur, program süresini dikkatle hesaplardı. Son yıllarda artık gelemiyor; ama biz Halit Kıvanç'ın NTVRadyo'daki arşivinden unutulmaz programlarının tekrarını yayınlamaya devam ediyoruz. Yine her pazar, aynı saatte. Çünkü biz radyoyu onunla sevdik.
Halit Kıvanç çok sayıda kitap yazdı, radyo ve TV programlarında, gazete ve dergilerde anılarını anlattı, hakkında kitaplar yayınlandı. Burada, Socrates dergisinde 2016 yılında yayınlanan, İnan Özdemir imzalı "Çınar - Herkes bir zamanlar çocuktu. Halit Kıvanç da... İşte usta spikerin öyküsü" başlıklı Halit Kıvanç portresinden bir bölüm paylaşalım:
... O çağlar herkes için yeni şeyleri keşfetme ve yapma dönemidir. İlklerin devridir. Cumhuriyet yeni kurulmuştur ve spor, bütün ulus-devletlerde olduğu gibi burada da itici güçtür. Yerel ve uluslararası başarılar önemsenir, yurtdışına çıkışın bir hayli zor ve külfetli olduğu zamanlarda spor gazetecileri takımların izinden dünyanın farklı noktalarına gider. Halit Kıvanç da basamakları tırmandıkça spor basınının önde gelenlerinden biri hâline gelir, sadece maç spikerliği ve radyodaki yeteneği ile değil, yazılarındaki mizahî tat ile de dikkatleri toplar. Bu merakını daha sonrasında serbest yazar olarak sürdürdüğü kariyerine de yansıtmayı başarır.
Gazeteciler Cemiyeti tarafından Başarı Armağanı’na layık görülen bir yazısında, Portekiz seyahatinde oradaki yayıncı kuruluşta kendisine yardımcı olabilecek isimleri ararken yaşadığı maceraları anlatır. Portekiz Radyosu’nda herkesin sekiz-dokuz ismi olduğunu, Senyor Afonso Rodrigez Murao Marcio Augustinho Antononio Pereira Pinto Da Silva’yı bulma çalışmaları sırasında öğrenmiştir ve Türkiye’nin yüzünü kara çıkarmamak için de kendisine şöyle bir isim yaratmıştır: “Turkos Radyos Desportos / Sabah İşbaşı Gece yarısı Paydos / Trafik Tıkalı Elektrikler Fos / Vergi Taksit Bono Bırakmaz Kazanç / Bendeniz de Senyor Don Halit Kıvanç…” Aynı kalem, yetmişlerde Asteriks’i Türkçeye çevirir. ‘Hopdediks’, ‘Toptoriks’, ‘Dertsiziks’ onun bulduğu isimlerdir."
...
Halit Kıvanç şimdilerde 92 yaşında. Yine hafifçe gülümseyerek “Herkes yaşımı merak ediyor” diyor. Doksanı geçtikten sonra artık bunu çok söylememeye karar vermiş. Fakat hâlâ çalışmayı sürdürüyor. Televizyon ve radyodaki programlarına devam ediyor. Görünüşü, bildiğiniz gibi. Yüzüne baktığınızda kırışıklıklar dikkatinizi çekmiyor. Daha çok konuşmaya odaklanıyorsunuz. Sese, üsluba, nezakete…Bazen duraksıyor, o an aklına gelmeyen bir ismi düşünüyor ve şöyle diyor: “Hayat böyle bir şey işte, bu yaşa gelirsen böyle oluyor.”
Onu dinledik, okuduk, izledik. Pele ile daha ünlü değilken röportaj yapan ilk gazeteci olduğunu, Gerd Müller’den Franz Beckenbauer’e kadar birçok isimle yakın dostluğu bulunduğunu, terör saldırısı ile lekelenen 1972 Münih Olimpiyat Oyunları’nı Uğur Dündar ile birlikte anlattığını, 10 tane Dünya Kupası’nı yerinde gördüğünü, Türkiye spor tarihinin en büyük efsanelerinden biri olduğunu ve bu hayatın aslında herhangi bir dergi yazısına sığmayacağını biliyoruz. Bu serüvenin bir kısmı, gözlerimizin önünde yaşandı. Bizim, annelerimizin, babalarımızın… Buna rağmen kimsenin görmediği bir kısım da var. Bir zamanlar televizyon yoktu ve Halit Kıvanç da çocuktu. Radyo dinliyor, gazete okuyor, mahallede top peşinde koşuyordu. Yetenekli bir oyuncu değildi ama o da herkes gibi kendi kendine maç anlatıyor ve bir gün sahada olmanın hayalini kuruyordu. Herkesten farkı ise burada ortaya çıktı. Çünkü o, başardı.
Halit Kıvanç oradaydı. Gazeteler yükselirken ve düşerken, radyo gelişirken, televizyon ülkeye gelirken, o oradaydı. Hayat bazen böyle bir şey. Yeterince çalışır, işinizi sever ve biraz da şanslı olursanız olağanüstü fırsatlar ayağına gelebiliyor. Bazen, her şey yolunda giderse, düğme maçınız milyonlarca kişiye ulaşabiliyor."